30 Eylül 2012 Pazar

Waiting For A Miracle




Elbise/Dress: Milla, Sandaletler/ Sandals: Pull&Bear, Çanta/Clutch: Zara

Hayattan ne zaman bir mucize istesem, bana o mucizeyi yollar. Bazen hemen, bazen biraz geç, bazen de ben ne istediğimi bile unutmuşken, ama mutaka geir o mucize. Ne istediğinizi tam olarak tanımlayamazsınız, birşeylerin  eksik olduğunu bilirsiniz ama eksiği dolduracak parçanın ne olduğunu bulamazsınız ya zaman zaman... Ya da hayatınızda yeni bir döneme girmek istersiniz, yepyeni, parlak, umut ve mutluluk dolu...Bir mucize gerçekleşsin ve sizin hayal bile etmediğiniz şeyler olsun istersiniz. İşte öyle bir dönemdeyim ve mucizemi bekliyorum. Mucizem, gel artık!!

Whenever I want a miracle to happen, life gives it it to me. Sometimes immediately, sometimes a bit later, sometimes even after I forget what I was waiting for. You know this feeling that you see that there is something wrong in your life  yet you cannot understand what it is, you cannot find the lost piece of the puzzle. I gave up looking for the lost piece, I am just waiting for a miracle. My miracle, come to me!!

26 Eylül 2012 Çarşamba

Alışverişkolik Foça'dan Bildiriyor



                                      Elbise/ Dress: Milla, Ayakkabılar/ Shoes: Zara, Çanta/Clutch: Batik

Yaz bitmeden güneşin, denizin, yazlık elbiselerin tadını çıkarmak lazım canlar. Bir dakika ne dediniz, yaz bitti mi? Benim için henüz değil. Yazı en erken açan ve en geç kapatan blogger dalında juri özel ödülüne adayım :) Yazlıklarımı daha bir ay kaldırmam bir kere, o konuda anlaşalım, beni bir süre daha yazlıklarımla göreceksiniz. Daha dolabımda bekleyen, giyemedeğim bir sürü yazlık elbise ve sandalet, outfit postu yapılmak üzere bekleyen kombinler, yarısı bitmiş, geri kalan yarısı yeni tatilleri bekleyen güneş kremim, plajda okumak için alınmış, rafta duran kitaplarım, Kaş'a gitme hayalim, yaz bitmeden vermeyi hedeflediğim kilolarım var. Yazın yapılacaklar listemdeki her maddeye tik atmadan yazı bitirmeyeceğim, kararlıyım. Evet sonbaharı özledim, kışlık alışverişimi yapmak, özlediğim paltolarımı giymek için can atıyorum ama daha bir ayı yaz modunda geçirmek istiyorum. Siz yaza doyabildiniz mi peki, yoksa benim gibi uzatmaları mı oynuyorsunuz?

Summer is coming to an end, it is the last chance to enjoy sea, sun and colorful dresses. Summer starts in April and ends in October to me, I live a loooong summer, luckily. There are many dresses that waits in the closet, many outfits that waits to be posted, sunscreen lotion that waits for the next holiday, holiday plans but very limited time. I missed autumn, coats, boats, hot chocolate, cinema and autumn leaves but I need only one more month before autumn. What about you? Can't you get enough of summer , like me?

24 Eylül 2012 Pazartesi

Coral Reef



              Elbise/Dress: Milla, Ayakkabılar/Shoes: Zara, Çanta/Clutch: H&M, Kolye/Necklace: Evren Kayar

Bu kolyeyi Temmuz'da Vogue dergisinde görüp vurulmuştum. Yeni işimden aldığım ilk maaşımla kendime bu kolyeyi aldım, kalıcı ve özel bir hediye oldu. Sevdiklerimizi hediyelerle şımartmak sevindirmek çok güzel ama kendimizi de unutmayalım canlar. Her bahaneyi kullanıp kendimizi hediyelerle şımartalım -hatta hiçbir sebep yokken bile- biz buna değeriz. Hem kim bizim neyi sevdiğimizi, istediğimizi bizden daha iyi bilebilir ki? Her kadının kalbinde yatan, vitrine yaklaşıp uzun uzun incelediği bir kolye, küpe ya da yüzük vardır. Onun hediye edilmesini beklemektense, bugünden itibaren onun için para biriktirmeye ne dersiniz? Günün şarkısı da  Nil Karaibrahimgil'den "Tek taşımı kendim aldım" :)

I saw this necklace on Vogue Turkey July issue and fell in love with it. It is a necklace designed by a Turkish designer Evren Kayar. When I got my first salary in my new job, I bought it as a gift for myself. It is nice to pamper our family, friends and boyfriend and giving them presents, but lets not forget to pamper ourselves. Every women dream a piece of jewelry- a ring, a necklace or a pair of earrings- and wait  for a special man who will give it as a gift. It is time to give up waiting and save money to buy it, what will you buy yourself as a gift??

20 Eylül 2012 Perşembe

Part Time Blogger




Elbise/Dress: Roman, Kemer/Belt: Roman, Ayakkabılar/Shoes: Hotiç, Çanta/Clutch: Koton

Her postumda "Uzun süredir yazamıyorum, çünkü..." diye başlıyorum artık, çok mu tembelleştim yoksa gerçekten çok mu yoğun bir dönemdeyim bilemiyorum. Elimde yayınlayamadığım bir milyon adet "Ne Giydim" fotoğraflı, yeni aldığım ve " New In" postu yapılmayı bekleyen sonbaharlık ciciler, sonbahar alışveriş listem, yazmak istediğim trendler var; buna karşılık çok az zamanım var. Bu bir görünüp bir kaybolma  halim bir süre daha devam eder gibi. Bu dönem 2 fotoğraf 2 satır yazıdan oluşa postlarla idare edin, kısa zamanda daha çalışkan bir blogger olup, daha çok yazacağım, söz :)

Recently I start every post with the same sentence: "It has been long since the last post, because...". I have many photos to make outfit post, new stuff waiting for my new in post, my fall shopping list and there are many treneds I want to make a post about. Yet, I have really limited time to blog, -I don't know- beacuse I am too lazy or too busy. In these days I am a part time blogger so I will show up with a few photos and sentences. I promise I will be a hardworking one in near future :)

13 Eylül 2012 Perşembe

Trend Alert: Baroque

D&G

Marni

Alexander Mc Queen

Marchesa

Size en son bir sonbahar kış modası postu sözü vermiştim, unutmuş değilim ama bir haftadır bloguma bakmaya hiç zaman bulamadım. Malum yazın son demleri, bu limonata tadındaki hava serinlemeden, yapraklar solmadan, narlar olmadan bu günlerin tadını çıkarmak lazım, bu yüzden ben de evde bilgisayar başında minimum zaman geçiriyorum. Ne kadar yazı uzatmaya çalışsam da, sonuna geldik artık, sonbahar kapıda bekliyor. Sonbahar gelirken neler getirmiş, ne giyeceğiz diyen modaseverler, bu sonbahar kış anahtar kelime: "Barok". Prada geçen yaz "Minimal Baroque" güneş gözlükleriyle gönlümüzü fethetti, sonra  barok minimal olmaktan uzaklaşıp, maksimalizme yaklaştı ve kendimizi Versailles Sarayı'nda bulduk. D&G 'nın Sicilian Baroque koleksiyonundan sonra şüphemiz kalmadı, bu kış bu trendle yatıp kalkılacak. Kadifeler, brokar desenler, siyah ve gold kombinasyonu, ihtişamlı altın ve incili takılar bu trendin en kilit parçaları. Burada en önemli detay, hepsinin bir arada kullanılmaması; tabi döşemeciye gidip perdelik kadifeyle kaplanmış gibi görünmek istiyorsanız, o başka. Tek bir parça seçip kombinin kalanını sade tutarak bu trendi kolayca uygulayabilirsiniz. Brokar desen bir palto ya da ceket alıp, içine bir "Little Black Dress" giydiniz mi bu iş tamamdır. Eğer fotoğraflardaki gibi bir elbise giyecekseniz de takı kullanmayıp, düz bir çanta -ayakabı - palto kombini yapmak şart. Evet modaevleri bu konuda cesur ama podyumda durduğu gibi durmuyor malesef, babanenizin antika koltuğu gibi görünmek istemezsiniz sanırım :) Bu trende mesafeli yaklaşmakta ısrarcıysanız da en azından bir çanta ya da ayakkabıyla ısınmaya başlayabilirsiniz.

Bu trendi hemen uygulamak isteyenler için Asos'tan en barok parçaları seçtim hemen tıklayıp alabilirsiniz :)

I didn't forget that I had promised to make a fall winter 2012-2013 trends post; yet I cannot find time to post recently. It is late summer and last sunny days before fall so I prefer to spend time outside, not at home. Nevertheless, summer is coming to an end; we should focus on fall trends before new season shopping. Are you read to go to Versailles Palace? The first thing to buy ths season is something baroque inspired.  Brocar prints, black and gold, statement jewelry... The most crucial point is to be watchful while mixing them; I think you don't wanna seem like the old armchair of your grandma, no? If you wear a baroque style coat, combine it with a little black dress. If you wear a dress like D&G, try to be minimalist in details and accesories. If you are reluctant to wear such a dress, you can warm up with a bag or shoes in baroque style.

If you can't wait to try, click and buy one of these dresses I chose from Asos. com :)

 


6 Eylül 2012 Perşembe

Alışverişkolik Karadağ'dan Bildiriyor




                               Elbise ve Sandalet/ Dress and Sandals: No Name, Çanta/ Clutch: H&M

Bugün gezi yazılarını bitiriyorum, en sonunda son güne geldik : ) Son gün Hırvatistan'dan Karadağ'a geçtik. Karadağ'da ilk durağımız Kotor'du. Kotor, Dubrovnik'in minyatürü gibi, ki zaten Dubrovnik kendş de minyatür gibi minicik olduğuna göre Kotor'u siz düşünün. Aynı Dubrovnik gibi surlar içinde bir eski şehri (Old Town) var. Dar taş sokakları, meydandaki şirin cafeleri, pizzacıları, dondurmacıları ve hediyelik eşya satan dükkanları, mağazaları ile kendini hemen sevdiren bir yer burası. Ancak maalesef zaman kısıtlı, bir cafede oturup uzun uzun keyif yapacak vakit yok, bir saat içinde old town'ı gezip, biraz dükkanlara bakıp, Budva'ya doğru yola çıkıyoruz. Kotor küçük bir Dubrovnik ise, Budva da küçük bir Bodrum. Upuzun plaj boyunca beach clublar dizilmiş, tabi Bodrum ve Çeşme'nin meşhur beachleri kadar kımıl kımıl yerler değil. Şezlongvar, deniz var,müzik var, bar var bu kadarı da sıcaktan fenalaşmak üzere olan bana yetti. Hemen bikinilerimi giyip buz gibi suya atladım, arkasından da buz gibi iki mojito içip serinledim. Deniz Dubrovnik gibi taşlı ve deniz kestaneliydi ama kafama güneş geçtiğinden ayağıma diken batma riskini göze aldım, neyse ki dikenlere basmadan girip çıkabildim denize. Budva'da tüm vaktimi plajda geçirdiğim  bir de göz ucuyla hediyelik eşyalr satılan tezgahlara baktığım için şehirle ilgili anlatacaklarım bu kadar. Buranın da bir Old Town'ı varmış ama gidemedim, bir de burada gece hayatı çok hareketliymiş, Dubrovnik'ten farklı olarak, bilginize :)

Today I am blogging the last post  from my Dubrovnik trip. On the last day, we went to Montenegro from Dubrovnik, we visited two cities : Kotor and Budva. Kotor is like a small copy of Dubrovnik with its Old Town, cute cafes and pizzarias, narrow streets and local shops.  We unfortunately had limited time so I could not have a coffee in one of these cafes, I prefered walking around to discover the city and looking at local shops, which attracts me more than a cup of coffee. After Kotor, we went to Budva which I find similar to Aegean villages of Turkey. I was about to faint because of extremely hot weather; therefore I preferred swimming to walking to Old Town. There were many beach clubs, I wore my bikinis and jump to cold water, there were stones and sea urgins like Dubrovnik yet it didn't stopped me. After swimming and having two mojitos, I happily turned to Dubrovnik.


Budva'dan sonra havaalanına gitmek üzere Dubrovnik'e döndük, tahminimizden erken varınca, havaalanına gitmeden bir de Dubrovnik'in Cavtat bölgesine gittik, yukarıdaki 2 fotoğraf Cavtat'tan. Uçağı kaçırmamak için burada 1saatten az kaldık ama bu kadar güzel bir yeri görmeden dönmediğime sevindim.

Dubrovnik yazı dizim burada sona ermiştir, görmeyenler "Ölmeden Grülecek Yrler" listesine mutlaka eklesin, yeni gezi yazılarında buluşmak üzere :)

We turned to Dubrovnik earlier than we estimated, so we had the chance to visit Cavtat before going to the airport, I feel lucky because I didnt went from Dubrovnik without seeing Cavtat.

Dubrovnik posts came to an end, I recommend you to add Dubrovnik to your " Places You Must Visit Before You Die" list. See you in new travel posts :)

5 Eylül 2012 Çarşamba

Last Night in Dubrovnik




Elbise/Dress:H&M, Sandaletler/ Sandals: River Island, Çanta/Clutch: Koton

Kız Ramazan Bayramı'nda Dubrovnik'e gitti, Kurban Bayramı'na kadar bunu yazacak diyor olabilirsiniz ama bir türlü fırsat bulup tüm fotoğrafları paylaşamadım. Neyse ki sona yaklaştık. bu son gece, bir de Karadağ postu var ondan sonra biraz Sonbahar-Kış modasına bakar, neler almalı, neleri dolaptan çıkarmalı bunları konuşuruz. Dubrovnik'te son gece demişken, Dubrovnik gece hayatını merak edenler olabilir, ama öyle birşey yok Dubrovnik'te canlar, iki tane gece kulübü var, onlar da Alanya diskosu, 90'ların diskoları havasında. Zaten öyle disko kızı falan değilim ama saat 12 oldu mu bütün cafe ve barlar kapanmasaydı, daha yeni oturmuşken masaya gelen hesapla şok olmasaydık iyiydi. Kısacası bir Çeşme, Bodrum falan beklemeyin, ki zaten Bodrum bekliyorsanız Bodrum'a gidersiniz, Dubrovnik'lere gitmenin bir alemi yok, değil mi? Demek ki Dubrovnik'de napılıyormuş, keyifli ve uzun akşam yemekleri yeniliyormuş, kolestrol kilo falan düşünülmeden deniz ürünlerine abanılıyormuş (bkz. yukarıdaki karşık deniz ürünleri tabağı pardon tenceresi) sonra Old Town'da bir bara oturup, bir Hırvat birası-en meşhuru Karlovachko- içiliyormuş, 12'den sonra da artık deniz kenarında oturup sabahlar mısınız, Alanya diskosundan bozma gece kulüplerine mi gidersiniz, otelde uyur musunuz size kalmış. Avrupa'nın en genç ülkelerinden Karadağ'da görüşmek üzere, Dubrovnik yazıları bitmiştir :)

You can be fed up with my Dubrovnik posts and think that I was in Dubrovnik for four days and bloging it for  four weeks:) Fortunately they are almost finished,  after a Montenegro post, we can start to talk about new season and upcoming trends. When I say "last night in Dubrovnik", you may be curious about night life in Dubrovnik, there are no night clubs, all cafes and bars are closed at 00.00 a.m. There are two or three night clubs, they are very out of fashion, the atmosphere is like 90s, music is not good, neither. If you are expecting somewhere like Ibiza or Mykanos, you will be upset. Nevertheless, there are many resons to love Dubrovnik, such as long and yummy seafood dinners. After dining, you can have a Croatian beer- Karlovachko is the most popular one- in a bar in Old Town. After midnight? You can go on drinking on a bench with a perfect Adriatic view or don't mind bad music and atmosphere and go to a night club or maybe you prefer sleeping after an exhausting day, it is up to you. Dubrovnik posts are done, see you in Montenegro, darlings.

2 Eylül 2012 Pazar

Alışverişkolik Mostar'dan Bildiriyor






Şort ve Sandalet/ Shorts and Sandals: Benetton, Tshirt: Machka, Çanta/ Clutch: Bebe


Gezimizin 3. günündeki durağımız Mostar, Bosna-Hersek'in Hersek bölgesindeki en büyük şehri. Şehre ismini Neretva nehri üstündeki köprü veriyor; ilk fotoğrafta gördüğünüz köprü, şehrin en önemli simgesi. Köprü 16. yüzyılda, Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılıyor, 92'deki iç savaş sırasında yıkılıyor ve pek çok tarihi eser tahrip ediliyor. Savaş sonrasında Türkiye, Amerika, Hırvatistan, Hollanda, İspanya ve İtalya'nın desteğiyle 15 milyon dolarlık bir restorasyon çalışması başlatılıyor, köprü de aslına uygun olarak yeniden inşa edilerek, 2004'te açılıyor. 2005'te ise Mostar köprüsü UNESCO'nun dünya mirasları listesine giriyor. Mostar Köprüsü ile ilgili bir bilgi daha: Mostar'da evlenmek isteyen erkekler müstakbel eşlerine cesaretlerini ıspatlamak için köprüden atlıyormuş, 24 metre yükseklikten! Kızlar Mostar'da yaşamadığınıza dua edin, topluca evde kalacaktık :) Tabi Mostar sadece köprüden ibaret değil, çarşısı, taş sokakları, camisi ile tipik bir Osmanlı şehri, kendinizi 16. yüzyılda bir Osmanlı kasabasında geziyor gibi hissediyorsunuz.Ancak eski şehirden çıkıp, yeni yapılan binalara bakınca 16. yüzyılda olmadığınızı çok net anlıyorsunuz, özellikle de kurşundan delik deşik olan binaları görünce 16. yüzyıldan 90'lara ışınlanıyorsunuz, tüyleriniz ürperiyor, savaşın soluğunu ensenizde hissediyorsunuz, tüm insanlık adına utanç duyuyorsunuz. Bosna Hersek yaralarına yara bantları yapıştırmış ama yaraları iyileşmiş değil, o bantı kaldırsanız biliyorsunuz ki kanayacak. Tarihi eserler, Mostar köprüsü de dahil onarılmış, hatta tekrar inşa edilmiş ancak bunlar sadece yara bandı, Avrupa komşuları açık yaralarını, irinlerini görmesin diye. Burunlarının dibinde çocukların öldürülmesine, kadınlara tecavüz edilmesine, bir ırkın temizlenmeye çalışılmasına ses çıkarmayanlar, köprüsünü yeniden yaptırarak, tarihi binalarını onararak vicdanlarını rahatlatmaya çalışmışlar. Aslında savaş üzerine daha söylenecek çok söz var ama sonuçta bu bir moda blogu, bu da bir gezi postu olduğuna göre bu kadarı yeterli sanırım, Bosna Savaşı ile ilgili daha fazla okumak isteyenlere önerim Ayşe Kulin'den Sevdalinka ve Sinan Akyüz'den İncir kuşları. Burada  parantezi kapatıp bir sonraki Dubrovnik postunda görüşelim diyorum. Unutmadan, Mostar'a yolunuz düşerse Cevapcici denen köftelerinden yemeden dönmeyin, bu dip notu eklemeden yazımı bitirmek istemedim, çok lezzetli ve porsiyonlar kocaman.

Hi from Mostar, the biggest city of Herzegoniva. Mostar is named after the old bridge on Neretva River. The Bridge was built by Suleyman The Magnificent in 16th century, when Mostar is under Ottoman rule. The bridge was destroyed during the internal battle in 1992, like most historical building. After the war, Turkey, US, Croatia, Spain, Netherlands and Italy helped to restore the bridge and other destroyed buildings and it costed nearly 15 million dollars to restore them. In 2004 bridge was opened and in 2005 UNESCO inscribed the old bridge into World Heritage List. Mostar makes you feel like you are in an old Ottoman village but the dream ends when you exitted the Old Town, you see buildings destroyed during the war and feel ashamed, sorry and you cannot undrestand how all European counties could not stop the deaths of innocent people, babies and women. I have many things to say about the war but I do not want to write about it more, because it is a fashion blog you visit to have fun. PS: Don't forget to eat Cevapcici ( a kind of meatball) if you visit Mostar, it is yummy.